Konuşmasına Prof. Dr. Fuat Sezgin ile nasıl tanıştığını anlatarak başlayan Rektörümüz Prof. Dr. Ersan Aslan, “‘Coğrafyadan Vatana’ isimli bu program vesilesiyle bizleri konuk ettiğiniz için hem şahsım hem Üniversitem hem de şehrim adına teşekkür ederim. Rahmetli Fuat Sezgin Hocamızın ve Vakfımızın yaptıkları, yapmakta oldukları ve gelecekte yapmayı hedefledikleri çalışmaların tanıtılması açısından çok kıymetli bir fırsat oldu. Bu vesileyle Vakıf Başkanımız ve Yönetim Kurulu adına sizlere teşekkür ediyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde, 2011 yılından 2017 yılına kadar Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarlığı görevi tarafıma tevdi edilmişti. Bu görev sürecinde bir cuma akşamı, bir davetiye aldım. Üzerinde Gönderen: Prof. Dr. Fuat Sezgin ‘İstanbul’un Tarihi ve Alıştırmaları Vakfı’ yazıyordu. Yazının içeriğinde ise, cumartesi gerçekleşecek Vakıf Yönetim Kurulu toplantısına yönetim kurulu üyesi olarak davet edildiğim belirtiliyordu. İsmini daha önce bazı eserlerinden tanıdığımız, içtenlikle saygı duyduğumuz, rahmetli hocamızın adını taşıyan bu vakfın doğal bir üyesi olduğumu öğrenmek benim için muazzam bir sevinç olmuştu. O dönemde Millî Eğitim Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının yöneticileri vakfın doğal üyeleri olarak yer alıyordu. Ben de rahmetli Koca Çınar’ın gölgesinde gölgelenmeye İstanbul’a doğru yola çıktım. Bu şekilde vakıfla tanıştık ve çalışmalarımıza başladık. 2013’ün başından, 2018’in 30 Haziran’ında Rahmeti Rahman’a kavuşuncaya kadar, rahmetli Hocamızdan çok konuda ilham alma, istifade etme ve birlikte yol yürüme fırsatı bulduk.” diye konuştu.
Prof. Dr. Fuat Sezgin’in dünya medeniyetine ve bizim medeniyetimize yapmış olduğu katkıları anlatan Rektörümüz Prof. Dr. Ersan Aslan, “Rahmetli hocamızı doğduğu Bitlis’ten, 2018’de İstanbul’da vefat ettiği güne kadar geçen süreci anlatmak zor. Elbette bir ömrü yarım saatlik bir programa sığdırmak kolay değil. Ancak ben belirli ipuçları üzerinden ilerleyerek hocamızı tanıtmak isterim. Sizin programınızın ismi ‘Coğrafyadan Vatana’. Tam bunu anlatan şahsiyettir Fuat Sezgin. Ne demek bu? Bizim coğrafyamızda bizim medeniyetimizden dünya medeniyetine ne tür katkı yapılmış ve bu katkının içeriği nedir? Bunları anlatmaya çalışmış. Bazen şöyle bir soru soruluyor: ‘Dünyada başka bilim tarihçileri yok mu?’ Elbette var. Ancak rahmetli hocamızın farkı Batı merkezli anlatının dışında, bizim medeniyetimizin bilim tarihine katkılarını belgeleriyle ve çok boyutlu bir şekilde ortaya koymuş olmasıdır. Onun eserlerini okumuş bir insan olarak eserlerinin önemli bir kısmını hıfzetmeye çalışmış bir insan olarak dünya medeniyet tarihinin yazılmasında neler yapılmış, bunları biliyorum. Açılış konuşmanızda da belirttiniz: Batı literatüründe bilim tarihi genellikle Antik Yunan’dan sonra, 800’lü yıllardan 16. yüzyıla kadar olan yaklaşık 800 yıllık bir dönemi ya yok sayar ya da üstünkörü geçer. Bu, bilim tarihinin doğal akışını kesintiye uğratmak anlamına gelir. Sanki insanlık bu 800 yılda hiçbir gelişme göstermemiş, insanlık tarihi bir yerde durdu gibi bir algı oluşturuluyor. Oysa rahmetli hocamız, yaptığı çalışmalarla bunun böyle olmadığını açıkça ortaya koydu. İlk doktora tezinden başlayarak ‘Buhari’nin Kaynakları’ndan gidecek olursak, bir devrim niteliğinde bir eser. Yazılı kaynaklardan hareketle, İslam dünyasında bilimsel üretimin kesintisiz devam ettiğini gösterdi. Asıl önemlisi bu 800 yıllık süreçte bizim medeniyetimizde bilim insanları yetişti mi? Evet. Bu bilim insanları teorik bilgileri teknolojik ürünlere dönüştürebildi mi? Evet, belgeleriyle. Bu süreci destekleyen eğitim kurumları, yani bir çeşit akademik kurullar oluşturuldu mu? Evet, belgelerle ortada. Dolayısıyla hocamızın çalışmaları, yalnızca geçmişi belgelemekle kalmadı, aynı zamanda insan-merkezli bir bilim anlayışının nasıl geliştiğini, ‘insan – mekân – ürün’ ilişkisi içinde bilimsel düşüncenin nasıl bir sonuç doğurduğunu da ortaya koydu. Ve nihayetinde bu büyük çabanın ürünü olarak, 17 ciltlik ‘İslam Bilim Tarihi’ külliyatını tamamladı. Bu eser, sadece bir bilim tarihi kitabı değil, aynı zamanda bir medeniyetin düşünce ve üretim kapasitesinin belgesidir." dedi.
GAS (Geschichte des Arabischen Schrifttums)’ın içeriğinden bahseden Rektörümüz Prof. Dr. Ersan Aslan, “Bu eser içeriğinde, genelde 21 bilim dalıyla ilgili bu sekiz yüzyılda yapılanların hem kaynakçıları hem de eserleri konusunda bilgi veriyor. ‘Genelde’ diyorum çünkü bazı disiplinlerin alt dallarıyla birlikte değerlendirildiğinde, bu sayı 25 farklı bilim dalına kadar çıkmaktadır. Yani bu çalışma, yalnızca belirli alanlara değil, geniş bir yelpazeye yayılmış bir bilimsel mirasa ışık tutmaktadır. Şimdi, bu bilim dallarından bazılarına örnekler vererek içeriğin zenginliğini kısaca göstermek isterim. Örneğin tıpta, İbn-i Sina’dan söz etmemek mümkün değildir. Batı dünyasında yüzyıllarca eserleri okutulmuş İbn-i Sina’nın eserlerinin hangi kaynaklara dayandığını hem batılıların yazdığı hem de İbn-i Sina’yapmış olduğu neşirleri ifade eden bir alan tıp. Bilimin beşiği olarak ifade edilen Özbekistan’dan da bahsetmemek mümkün değil. Harezmi, Fergânî, İbn-i Sina ve İmam Buhari gibi sayısız alimin yetiştiği bir gönül coğrafyamızdır. Bu noktada baktığımızda Harezmi’nin cebir konusunda yaptığı çalışmalar Batılılar tarafından da tasdik edilmiştir. Bizim Bağdat’ta 859 yılında kurulmuş olan bir üniversitemiz var. Bu benim tanımım. Kurulmuş olan bu bilim yuvasında farklı coğrafyalardan Antik Yunan, Antik Mısır, İran ve Hint coğrafyasından eserlerin medeniyetimize kazandırıldığını görüyoruz. Burada ilginç bir şey var. Bilimsel çalışmalar yapılırken tercüme faaliyetleri de yapılmış. Tercüme faaliyetleri yapılırken tercümenin ismi yazılmış ama büyük harfle eserin müellifi ifade edilmiş. Daha sonra bu bilginin medeniyetimizde hıfzedilmesi, ürünler çıkarılması, yeni bir bilginin üretilip ürün çıkarılmasında sonucunda Batı’da yeniden tercüme faaliyetleri başlamıştır. Bahsettiğimiz dokuzuncu yüzyıl. Henüz Amerika kıtası keşfedilmemişti. Bu çeviri işlemleri yapılırken müelliflerin isimleri maalesef eserlerin üzerine değiştirilerek yazılmıştır. Örneğin ‘Optiğin Babası’ olarak bilinen İbnü'l-Heysem’in adı Alhazen olarak değiştirilmiştir. Çeviri yıllarında İbnü'l-Heysem, Alhazen olarak hatırlanır ama aradan 200 yıl geçtikten sonra İbnü'l-Heysem’i kimse hatırlamaz. ‘Kimyanın Babası’ olarak tanınan Cabir bin Hayyan, Algebra olarak tanınır. Bu çeviri faaliyetlerinden Batı’ya doğru bilgiler giderken müelliflerin eserleri kısmen de olsa bizim medeniyetimizin dışında gibi çeviriye tabi tutulmuştur. Sekizinci yüzyılda kimyada, onuncu yüzyılda optikte, dokuzuncu yüzyılda Bağdat’ta Beytü'l- Hikme (Hikmet Evi) kuran halife Me’mûn’un yaptığı üç boyutlu global bir harita var. Tüm bunlara baktığınızda GAS’ın (Geschichte des Arabischen Schrifttums) bize söylediği bir şey var. Eserlerin içine baktığınızda farklı dillerden eserler olduğunu görüyoruz. Bunun anlamı şu rahmetli Fuat Sezgin Hocam bu çalışmayı yaparken ne kadar çok tercüman kullanmış gibi geliyor insana fakat biz rahmetli Hocamıza sorduğumuzda ‘Ben eser almaya gitmiş olduğum hiçbir coğrafyada tercüman götürmedim yanımda, altı ayda oranın dilini öğrendim ve o eserleri temin ettim.’ demişti. Fuat Sezgin Hocamız, bilim tarihi ve dil konusunda bir dehadır. Fuat Sezgin Hocamız altı ay içinde Arapça dilini öğrenip oryantalist Hellmut Ritter’in övgüsüne mazhar olmuştur. Rahmetli Fuat Sezgin Hocamız aslında teknik bilgileri toplayıp teknik bilgilerin detaylarını vererekten tarih kitabı yazmanın ötesinde bizim medeniyetimizde bize yok denilen eserleri gençlerimize ulaştırarak tarihimizin ne kadar geniş ve çok olduğunu gösterip özgüvenimizi kazandırma noktasında çalışma yapmış biridir. Gençlerimiz artık hem vakfımızın mütevelli heyeti ve yönetim kurulunun hem de Millî Eğitim Bakanlığımızın yaptığı çalışmalar sayesinde, rahmetli Hocamızın eserlerini tüm dünyada ve Türkiye’de tanıtma yolunda önemli bir adım attılar. Bu süreç, yeniden özgüvenimizi kazanmamızın da başlangıcıdır. Cumhurbaşkanımızın 2019 yılını Fuat Sezgin Yılı ilan etmesinden sonra dünyada 1008 etkinlik yaparak GAS ve rahmetli Hocamızın hayatında yapmak istediklerini anlatma imkânı bulduk. Tabii, rahmetli Fuat Sezgin Hocamızın 94 yıllık hayatının, aktif olarak geçirdiği 70 yılında yaptığı çalışmaları anlatmak kolay değil. Benim arkadaşlarımla yaptığım bir çalışma vardı. Milattan önceki ilk Türk devletinden başlayarak günümüze kadar olan süreçte, Türk ve Müslüman devletlerin teknolojik zaman çizelgesini çıkardık. Bu zaman çizelgesini oluşturduğunuzda, bilim insanlarının ürettikleri teorik bilgi, teknolojik bilgi, somut ürünler ve kurdukları araştırma ile eğitim kurumlarını incelediğinizde; bazı dönemlerde bu sürecin kesintiye uğradığını görüyorsunuz. Kesintilerin olduğu yerde siyasi iradeye baktığınız zaman siyasi iradenin bu üçünü kuşatmadığını görüyorsunuz. Mesela ilk uluslararası üniversite olarak tanımladığımız Beytü'l- Hikme’yi (Hikmet Evi) kuran halife Me’mûn hem astronom hem de bir sultan. Sultan Me’mûn, bütün dünya sahasından çeviri için toplamış olduğu bilim insanlarına kendi öz kaynağından ve devletin kaynağından ödemeler yapmış ve bilim insanlarının yolunu açmıştır. Hangi coğrafyaya giderseniz gidin Endülüs’e gidin bunu böyle görüyorsunuz. Bilim insanları çalışmaları rahatlıkla götürmüşlerse arkasından bir siyasi otorite vardır. Doğu tarafına, Özbekistan ve civarındaki bilim beşiklerine baktığımızda görüyoruz ki, oradaki sultanlar da 'yürüyün' demişler. İbn Sînâ’nın bu bağlamda çok anlamlı bir sözü vardır. Zaten bu yüzden Buhara’dan ve Semerkand’dan ayrılarak güneye, Bağdat civarına doğru önemli seyahatlerde bulunmuştur. Çünkü der ki: 'Bilim ve sanatın itibar görmediği ülkeyi terk eder.’ Bunu söylediği zaman onuncu yüzyılın başıdır. Günümüze geldiğimizde, benim müsteşarlık dönemimde Sayın Cumhurbaşkanımız Başbakan idi bilim insanlarına, bilime ayrılan bütçeye, TÜBİTAK’a ve araştırmalara verilen desteğin ne kadar kıymetli olduğunu çok iyi bildiği için sürekli söylediği şey şuydu: ‘Yürüyün!’ 1930’lu yıllarda yerli uçağımızın engellenmesi, 1960’lı yıllarda ise siyasi iradenin 'otomobili yapın' demesine rağmen bunun da önünün kesilmesinin yüzünden kendi arabamıza ancak 65 yıl sonra binebildik. Dolayısıyla, siyasi iradenin sahiplenmediği bir coğrafyada ne bilimsel ne de teknolojik çalışma yeşerir. Bilimin olmadığı bir yerde ise kaçınılmaz olarak dışa bağımlılık başlar. Elhamdülillah, bugün savunma sanayiinde geldiğimiz nokta ortada. Artık, coğrafyamızda oyun kuran bir ülke konumuna geldik. Bu konuma gelmemizin arkasında bilimsel ve teknolojik çalışmaların desteklenmesi var.” dedi.
Batı dünyasının, medeniyetimizin dünya medeniyetine katkılarını göz ardı ederek bilimsel gelişmelerin temelini kendine mal etme çabası içerisinde davrandığını örnekleriyle anlatan Rektörümüz Prof. Dr. Ersan Aslan, “Yazılı metinlerimize baktığımızda ya da gözü gönlü bu coğrafya da değil de dışarı coğrafyalarda olan insanların söylediklerine baktığınızda havacılık tarihinin 1902 yılında Wright kardeşler ile başladığı sanılır. Ancak 800’lü yıllarda uçma fikrini ilk olarak hayata geçiren bizim medeniyetimizden Endülüslü İbni Firnas isimli bir bilim insanıdır. O tarihten bu yana baktığınızda Hezarfen Ahmet Çelebi’yi mi, Vecihi Hürkuş’un yapmış olduğu uçağı mı, Nuri Demirağı mı anlatayım. Ve en son geldiğimiz noktada Kaan’dan, Bayraktar’dan ve hayalet uçaktan bahsediyoruz. Bizim artık teknolojik olarak geldiğimiz nokta, yapamayacağımız herhangi bir şeyin olmadığıdır. Ancak bu takdirde bu bölgede güçlü bir şekilde hayatımızı devam ettirir ve yolumuza bakabiliriz. Bu da şu anda siyasi otoritenin özellikle Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın bilim ve teknoloji alanında ‘yapın ve yürüyün’ demesi ve sürekli desteği ile oluyor başka bir şey ile değil. O yüzden bunu görüp buna göre çalışmamız lazım. Binlerce şehidin kanlarıyla sulandığı bu toprakları ilelebet Müslüman Türk yurdu kalabilmesinin yolu teknolojik çalışmalardan ve teknolojik çalışmaların devamından geçiyor. İnşallah bu çalışmaların devamını daha güçlü şekilde yeni nesil devam ettirecek. Cumhurbaşkanımız, ‘Türkiye Türkiye’den büyüktür’ diyor yani Türkiye coğrafyamız ve medeniyetimiz; sadece bu toprakları değil gönül coğrafyamızı da kapsamaktadır. Rahmetli Fuat Hocamız, geçmişte yaptıklarımızı bizlere hatırlanarak sürekli çalışmamızı ve endişe etmememizi telkin etti.” dedi.
Fuat Sezgin’in eserleri hakkında bilgi veren Rektörümüz Prof. Dr. Ersan Aslan, “Hocamızın öncelikle ‘İslam’da Bilim ve Teknik’ isimli beş ciltten oluşan eseri var. Bu önemli bir eser. Birinci ciltte 800 yıl boyunca medeniyetimizin neler yaptığı muazzam şekilde anlatılıyor. Aslında her Müslüman Türk’ün evinde olması gereken bir eser. Bu eseri kesinlikle almalılar ve okumalılar. Dinleyiciler şimdi diyebilirler ki bizler nereden temin edeceğiz? İnternet sayfalarında PDF dosyaları var. Orada 800 yılı anlatan özet bir cilt görebilirler. Bu eseri matbu olarak görmek ve dokunmak isterlerse İslam bilim tarihine ilişkin geniş bir koleksiyon ile araştırmacılara kaynaklık eden, Gülhâne Parkı içerisinde bulunan Prof. Dr. Fuat Sezgin ve Dr. Ursula Sezgin Bilimler Tarihi Kütüphanesi’ni ziyaret edebilirler. Hocamızın diğer eseri ise biraz daha akademik olan 17 ciltten oluşan 'Arap-İslam Bilimler Tarihi' adlı eseridir. Bu eserleri okumanız; İslam bilim ve medeniyetimizi, bilim insanlarımızı ve dünya medeniyetine katkılarımızı anlamanıza önemli derecede katkı sağlayacaktır." şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı (İBTAV) çalışmaları hakkında bilgi veren Rektörümüz Prof. Dr. Ersan Aslan, Vakfın Kurucu Başkanı Ethem Sancak, Yönetim Kurulu ve Mütevelli Heyeti Başkanı Mecit Çetinkaya ve Mütevelli Heyeti Üyesi Bilal Erdoğan’ın İBTAV’ın kurulması ve gelişmesinde önemli katkıları olduğunu ifade ederek teşekkürlerini iletti.
Rektörümüz Prof. Dr. Ersan Aslan, “Tabi en önemli teşekkürü Sayın Cumhurbaşkanımıza etmemiz gerekiyor. Başbakanlık döneminde bu kayıp mirasımızın kaşifini Türkiye’ye davet edip Türkiye’de yaşamasını temin etmiş ve en son noktada ona olan vefa borcumuzu ödemek için kabrini Bakanlar Kurulu kararıyla Gülhane Parkı içine yaptırmıştır. Vakıf olarak bizler; bilim insanlarımızla, bilimsel eser ve icatlarla geçmişte olduğumuzu, dünya medeniyetine önemli katkılar yaptığımızı uluslararası alanda duyurmak istiyoruz. En önemli sermayemiz de insan kaynağı. Şu anda Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesinde lisans, yükseklisans ve doktora öğrencilerine hem de diğer üniversitelerdeki İslam bilim tarihi ve bilim tarihi ile ilgili çalışma yapan tez aşamasında olan öğrencilere burs veriyoruz. Yeni Fuat Sezginler yetiştirmek istiyoruz. Bilim tarihi ile ilgili çalışma yapan gençlerimizi teşvik edecek burslandırma sistemi ile gençlerimizi yani insan kaynağımızı yetiştirmenin gayretindeyiz.” dedi.
Program sonunda Saniye Öztürk, verdiği değerli bilgiler ve medeniyetimizin dünya medeniyetine katkılarını ülkemizde ve dünya çapında anlatma ve tanıtma çalışmaları dolayısıyla Rektörümüze teşekkür etti.